VAKIFLAR
2007 yılı sonu ile 2008 yılı başlarında üzerinde çokça tartışılan konulardan birisi de Vakıflar Kanunu Tasarısı olmuştur.Yeni Vakıflar Kanunu 20.02.2008 tarihinde 5737 sayı ile kabul edilmiştir. Aynı Kanunla 05.06.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ise tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ne var ki, tartışmalar hala devam etmektedir. Bir kesimin görüşü bu Kanunun gerçekçi ve günümüz şartlarına uygun olduğu, başka bir kesimin görüşü azınlık ve yabancılara tanınan hakların ülkemiz koşullarına ve Lozan Anlaşmasının bazı maddelerine aykırı olduğu, üçüncü bir kesimin görüşü de Kanunun yetersiz kaldığı yönündedir.
Vakıfların tarihi ilk çağa kadar gerilere dayanıyor. Eski Mısır, Yunan ve Roma’da hayır kurumu olarak vakıfların, toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında önemli hizmetler verdiği biliniyor. İslam tarihinde de Vakıf olgusu başlı başına bir kurumlaşma, genişleme ve genelleşmeye ulaşmıştır. Bunun sonucu olarak sadece dinsel değil, hemen her türlü yardım ve hayıra vesile olunmuştur. İslam tarihindeki bu gelişme, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde doruğa ulaşmış ve sayısız ibadethane, medrese, aşevi, sebilhane, yetimhane gibi kurumlar yapılarak, insanların maddi manevi ihtiyaçları tatmin edilmiştir. Bu paha biçilmez eserlerin çoğu halen de yurtiçi ve yurtdışında işlevini sürdürmektedir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 20 inci maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11 inci maddesi, herkesin dernek kurma hakkına sahip olduğunu hükme bağlamıştır. Bu maddelerdeki dernek ibaresinin vakıfı da içerdiğini belirtmek isterim. Nitekim, Anayasamızın “Dernek kurma hürriyeti” başlığını taşıyan 33’üncü maddesinin son fıkrasında “Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır” denilmiştir.
Mevzuatımızda Vakıflarla ilgili iki temel kanun yürürlüktedir. Bunlardan biri genel mahiyetteki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, ikincisi sözünü ettiğimiz özel mahiyetteki 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’dur. Genel kanun, özel kanun ayırımı yapmamızın nedeni, bir konuda bu iki tür kanun hükümleri arasında aykırılık bulunursa hangisine itibar edileceğini anlatmak içindir. Hukukun işleyişinde üç temel kural, kanunun uygulanması bakımından öncelikli önem taşır. Bunlar;
a- Mevzuattaki hiyerarşik düzen. Örneğin, yönetmelikler kanuna, kanun Anayasaya aykırı olamaz.
b- Aynı konuda iki kanundaki düzenleme farklıysa, özel kanun hükmü, genel kanun hükmünden üstündür. Örneğin; bir konuda Vakıflar Kanunu ile Türk Medeni Kanunu düzenlemesi farklı ise, Vakıflar Kanunu esastır.
c- İki genel veya özel kanun hükmü arasında çelişki varsa, yürürlük tarihi sonra olan kanun düzenlemesi geçerlidir.
Vakıflar Kanunu’nda Vakıf çeşitleri sayılmış, ancak tanımı yapılmamıştır. Bu tanım Türk Medeni Kanunu’nun 101’inci maddesinde; “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgümeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır” diye ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere, vakıflardaki ana unsur, şahısların veya kuruluşların mal ve haklarını belirli ve sürekli bir amaca tahsis etmeleridir. Vakıfta asıl olan kişisel menfaat değil, ihtiyaç sahibine doğrudan veya dolaylı yardımdır.
Sosyal bir kurum olan vakıf ile yine sosyal bir kurum olan dernek arasındaki farklılıklara da kısaca değinmek gerektiğini düşünüyoruz. Vakfın tanımını yukarıda sunmuştuk. Türk Medeni Kanunu’nun 56’ıncı maddesinde; “Dernekler, en az yedi gerçek kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır”şeklinde tanımlanmıştır.
Vakıf ve dernek tanımında ilk dikkatimizi çeken; birisinde mal ve hakların belli ve sürekli bir amaca tahsisi, ikincisinde yedi kişiden az olmayan bir topluluğun bilgi ve çalışmalarını belli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için birleştirmeleridir. Başka bir anlatımla; vakıfta kişi ve kuruluşlar sermaye olarak malını, dernekte ise mesaisini ortaya koymaktadır. Elbetteki vakfın ve derneğin çalışmalarını sürdüren organları bulunacak ve elbetteki her iki kurumunda devamı süresince ayni ve nakdi malvarlığına, akara gereksinimi olacaktır. Gerçi vakıf kuruluşunda amacı karşılayacak kadar taşınır, taşınmaz mal ile nakit varlık şart koşulmuştur ama, özellikle günümüzde faaliyette bulunan vakıfların bir çoğunda malvarlıklarının yetersizliği bilinmektedir. Onun için vakıf olsun, dernek olsun, mutlaka ayni ve nakdi anlamda desteklenmeli ve başta bağış ve aidat olmak üzere, vakıf senedi ve dernek tüzüğünde belirtilen gelirleri temin edebilmeleri için gayret gösterilmelidir. Neticede bu kuruluşlar gönüllü kuruluşlar olup, veren için manevi tatmin kaynağıdır.
Yeri gelmişken bir hususa daha değinmenin yararlı olacağını düşünüyoruz. 12 Eylül 1980 dönemi başında derneklerin faaliyeti uzunca bir süre durdurulmuştur. Vakıflar ise bu uygulamaya tabi tutulmadı. Her halde bu nedenle olacak, 1980’li yıllardan itibaren çok sayıda yeni vakıf kuruldu. Bu vakıflar çoğu yönden dernekler gibi çalışıyordu. Lokalleri vardı, çalışma konuları hemen, hemen aynıydı ve çok az bir sermayeye sahiptiler. Bunların çoğu da hemşehri vakfı idi Dernek gibi vakfa da üye olunabiliyordu. Organlarının teşkili ve çalışma düzeni de derneklerden farksızdı. Son zamanlarda bu uygulamanın yanlış olduğu, önemli benzerliklerine rağmen ciddi manada farklılıklarının da bulunduğu görüldü. Onun için vakıfların kuruluşu zorlaştırıldı. Son yıllarda vakıf kurulurken sermayesinin amacı gerçekleştirip, gerçekleştiremeyeceği hususu ön koşul olarak dikkate alınmaktadır. Keza, vakıfa üye kaydedilememekte, yine yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun ülkemizde yerleşik olması aranmaktadır.
Vakıflar Kanunu, vakıfları beş çeşit halinde tasnif etmiştir. Bunlar mazbut, mülhak, cemaat, esnaf ve yeni vakıflardır. Bu vakıflardan; mazbut vakıflar. Vakıflar Genel Müdürlüğünce, mülhak vakıflar. 17.02.1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan ve vakfedenlerin soyundan gelenlerce, cemaat vakıfları Ülkemizdeki gayri müslimlere ait olan ve ilgili cemaat tarafınca, esnaf Vakfı 05.06.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğünden önce kurulmuş ve esnafın seçtiği yönetim kurulunca, yeni vakıf ise yürürlükten kakmış olan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu ve halen yürürlükte olan 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar olup, vakıf senedindeki organları tarafından yönetilmektedir.
Vakıflara; hırsızlık, nitelikli hırsızlık, yağma, nitelikli yağma, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, zimmet, rüşvet, sahtecilik, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, güveni kötüye kullanma, kaçakçılık suçları ile Devletin güvenliğine karşı işlenen suçların birinden mahkum olanlar yönetici olamazlar. Seçildikten sonra bu suçlardan birinin işlenmiş olması halinde de yöneticilik sona erer.
Vakıf yöneticileri ve çalışanları, kusurlarından doğan zararlardan dolayı sorumludurlar.
Vakıf yöneticileri mahkeme kararı olmadan görevlerinden uzaklaştırılamaz.
Kanun vakıf mallarını koruyucu hükümler koymuştur. Bunlardan birisi mallarının zilyetlik yoluyla kazanılamayacağıdır. Aynı manada, kiraya verilen veya tahsis edilen mazbut vakıf taşınmaz mallarının, yangın, hırsızlık ve doğal afetlere karşı kullananları tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü adına sigortalanması zorunludur.
Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda uluslar arası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler; üst kuruluşlar kurabilirler ve yurtdışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.
Vakıflar; yurtiçi ve yurtdışında kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurtiçi ve yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler. Nakdi yardımların yurtdışından alınması veya yurtdışına yapılması banka aracılığı ile olur ve sonuç Genel Müdürlüğe bildirilir.
Vakıflar; taşınır ve taşınmaz mal edinebilir, malları üzerinde tasarrufta bulunabilir ve Kanunun belirlediği usule uymak koşuluyla daha yararlı alanla değiştirebilir veya paraya çevirebilir. Yönetim, iktisap edilen veya değiştirilen taşınmaları tapuya tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde Genel Müdürlüğe bildirmek zorundadır. Taşınmaz mal edinme hakkında kurucularının çoğunluğu yabancı olan vakıflarda Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde aranan şartların bulunması gerekir.
Vakıflar; Genel Müdürlüğe bilgi vermek suretiyle iktisadi işletme ve şirket kurabilirler, ortak olabilirler. Bu yolla elde edilecek gelir vakfın amacını gerçekleştirme yolunda kullanılır.
Her çeşit vakıf bakımından geçerli olan bu imkan, sabit akarı zayıf olan esnaf ve yeni vakıflar için daha çok önem arz eder.
Vakıflar muhasebe kayıtlarını Genel Müdürlükçe belirlenecek usul ve esaslarına göre tutmak zorundadır. Yönetim; yönetici veya yönetim kurulu üyeleri listesini, bir önceki yıla ait faaliyet raporunu, bütçe ve bilançoyu, taşınmazlarını, mali tablolarını ve bu tabloların uygun araçlarla yayınlandığına dair belgeyi, işletme ve iştiraklerini mali tabloları ile yönetmelikte belirlenecek diğer bilgileri içeren beyannameyi her takvim yılının ilk ayı içerisinde Genel Müdürlüğe vermekle mükelleftir.
Vakıflar organları tarafından iç denetlemeye tabi tutulur. Bu denetim gerek görülürse bağımsız denetim kuruluşlarına da yaptırılabilinir. İç denetim yılda en az bir kere yapılır, ve sonuçları, rapor tarihini takip eden iki ay içinde Genel Müdürlüğe gönderilir. Ayrıca, vakıfların amaca ve kanunlara uygunluk yönünden denetimi ile iktisadi işletmelerinin faaliyet ve mevzuata uygunluk denetimi Genel Müdürlükçe yapılır.
Son olarak yeni vakıfların sona ermesi veya dağıtılması durumunda mal varlığının ne olacağı üzerinde durmak istiyoruz. Burada iki durum farklı düzenlenmiştir.
a- Vakfın sona ermesi hali:
Tüzel kişiliği sona eren vakıfların, önce borçları ödenir. Kalan mal ve hakları vakıf senedinde yazılı olan kurum veya kuruluşlara devredilir. Bunlar, başka bir vakıf, dernek, belediye v.s. olabilir. Şayet vakıf senedinde böyle bir yönlendirme yoksa, o zaman Genel Müdürlüğün görüşü alınır ve mahkeme kararıyla benzer amaçlı bir vakıfa verilir.
b- Vakfın dağıtılması hali:
Bu durumda vakıf senedine bakılmaz. Önce vakıfın borçları ödenir, kalan mal ve haklar ise doğrudan doğruya Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne intikal eder.