Boza darı, mısır veya bulgurla hazırlanabilen geleneksel bir Türk içeceğidir.
Başka hiçbir içeceğe benzemeyen bozanın tarihi 8-9 bin yıl öncesine, Mezopotamya’ya dayanır. Osmanlı döneminde sıkça tüketilen boza “Bozahane” adı verilen yerlerde üretilirken sonrasında Ortadoğu, Orta Asya, Balkan ve Afrika ülkelerinde de üretilmeye başladı.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde 17. yüzyıl ortalarında İstanbul’da 300’den fazla bozacı dükkânının bulunduğundan, bu dükkânlarda 1100 kadar bozacının çalıştığından bahsediyor. Geçmişte boza, içine pekmez, tarçın, karanfil, zencefil ve hindistan cevizi eklenerek içilirken, günümüzde çoğunlukla tarçın ve sarı leblebiyle tüketiliyor.
Boza, eski İstanbul’un en vazgeçilmez içeceklerinden biriydi. Bozacılar genelde sonbaharla birlikte havaların soğumasıyla ortaya çıkar, İstanbul sokaklarını, “bozaa, kaymak gibi boza” diye bağırarak inletirdi.
Boza, içine Kuşadası pekmezi konulup tercihe göre üzerine tarçın, karanfil, ince rendelenmiş hindistancevizi ve zencefil serpilerek içilirdi.
İstanbul’da tatlı ve ekşi olmak üzere iki çeşit boza satılırdı. Ekşi boza insanı sarhoş edecek kadar alkollüydü. Bu nedenle IV. Murad ve III. Selim dönemlerinde bozahaneler kapatıldı.
En önemli temsilcisi Vefa Bozacısı faaliyetlerini sürdürmektedir, seyyar bozacılara ise nadiren rastlanmaktadır.